Hep söylerim, bir roman daima kendi kendini yazar ama olay esnasında mutlaka orada olmalısınız!
Roman yazarken bir fikrin, bir tohumun şekillenmesi en az birkaç yılımı alır. Romanın kurgusunun şekillenmesi de yaklaşık bir sene demlenmenin ardından yoğun bir çalışmayla en az iki üç ayımı alır. Yazmak ise en kolay ve en eğlenceli kısmı belki de… Sapıkça detaylı kurguladığım için böylesi derin ve meşakkatli bir hazırlıkla her şey su gibi akar, adeta kitap kendi kendini yazar. Bağlantılar mistik bir şekilde gerilerde, uzayın derinliklerinde bir yerlerde oluşur ve mucizevi bir şekilde birbirini tamamlar. Asıl sorun yazmaya başlamadan önceki yazmam lazım ama yazamıyorum kısmıdır.
Yeni romanımın kurgusu, adı sanı, karakterleri, her şeyi hazır ama hayat yazmama henüz müsaade etmedi. Derken bir de baktım, benden habersiz kendi kendini yazmaya başlamış, paragraf paragraf geliyor. Gece uykudan önce zorla deftere yazdırıyor. 🤍✨
İşte size küçük bir sneak-peek!
Yerzaman Parça 1.
Aslı onu bulduğunda Ender, Dost Kitabevi’nin önünde “sokak çocuklarının”, serserilerin ve tinercilerin oturmasını engellemek için boydan boya zift ve cam kırıkları dökülmüş alçak duvarın üzerinde sere serpe uzanmış yatıyordu. Ağaçların yaprakları arasından süzülen güneş yüzünde ve gri tişörtünün üzerinde usulca dans ederken başını eline yaslamış, gözünde kahverengi polis gözlüğü, bir ayağı yerde, bir dizini kendine çekip diğer ayağını duvarın üzerine dayamış… Walkman’inden müzik dinlerken gözlüğünün sepya camından görünen kapalı gözleri huşu içinde uzaklarda bir yerlere, bir şeylere dalmış… Başına gidip dikilince yüzüne düşen gölge çok geçmeden o mistik seansından uyandıracaktı Ender’i. Tepesinde Aslı’yı görünce gülümsedi sadece ve turuncu süngerli kulaklığın bir tarafını kulağından uzaklaştırdı. Aslı teklifsizce kulaklığı çıkarıp kendine taktı ve takmasıyla “Puhaha!” şeklinde püskürmesi bir oldu.
Yine yeşerdi fındık dalları,
Acep ne olacak yârin halleri
Dalgalanıyor pembe şalvarı
Kız, allan pullan gel, gel yanıma
Sıva kollarını, dola boynuma*
“Fındık dalları mı? Mavi Işıklar? Aman ben de seni öyle uzaya dalıp gitmiş görünce King Crimson, Epitaph falan dinliyorsun sandım” dedi dalga geçerek.
“Zaten hep yeşildi fındık dalları” diye müzikli bir şekilde cevap verdi Ender gülerek.
“Niye ya o kadar arabesk bi tipe mi benziyorum?” diye sordu yalandan.
Aslı başıyla Hint Fakiri gibi üzerinde uzandığı cam kırıklarını göstererek “Bunlar acıtmıyor mu canını?” diye sordu.
“Acıtıyor ama ben istemezsem acımıyor” diye cevap verdi Ender dikkatlice doğrulurken. Kumral dalgalarını parmağıyla kulağının arkasına yerleştirirken konforlu bir deri koltukta otururcasına rahat bir şekilde bacak bacak üstüne attı. “Nasıl yattığın, nasıl oturduğun önemli; nerede olduğun değil” dedi. “Denemek ister misin?”
Yerzaman Parça 2.
Aslı bir zaman makinesine binip geçmişe dönse ve bir zamanlar kendi olan o genç kızı görse karşısına çıkıp ne diyecekti ki? Acayip güzel gezeceğiz, maceralar yaşayacağız, büyük badireler atlatacağız ama hayatta kalacağız mı diyecekti? Rave partilerde atomlarımıza ayrıldık – ki zavallı kızcağız Rave’in ne anlama geldiğini henüz bilmiyor olacaktı – evet, dağlarda bayırlarda Rave partiler, motor kazaları, egzotik memleketlerde seyahatler… Sonra tutkulu aşklar, satanist lider kılıklı seksi sadistler, at hırsızları, şımarık rock yıldızları, huzursuz aktörler, Kaliforniyalı bir uyuşturucu tarlası bekçisi ve iyi kalpli bir eczacı… Eczacı her zaman lazım… Peki ya sonra? Sonra evlenmeyeceğiz ama çocuk yapacağız diyecekti, bir kızımız olacak. Gerçekten mi? Evet, muhteşem bir varlık ama ağzımıza sıçacak. Sonra bencil ve yakışıklı hıyarın biriyle senelerimizi harcayacağız. Sürüm sürüm sürünüp kendimizi bok gibi hissedeceğiz. Sonra ondan da ayrılıp ergen bir kız evlatla bok gibi ortada kalacağız mı diyecekti? Oldurmaya çalıştığımız hiçbir şey olmayacak. Yaptığımız sanat satmayacak, sattığımız sanat tatmin etmeyecek. Hayır, bu hikâye böyle bitmemeli diye geçirdi içinden. Şişko Hanım şarkı söylemeden bu iş bitmez!
Tüm yazılarım ücretsiz ama istersen beni aylık ya da tek seferlik Karpuz Şekeri ile Patreon’da destekleyebilirsin!
Atıfta bulunmadan alıntı yapmayın, seviyorum sizi!
Sona
Başlamak işin yarısı imiş derler. Az kaldı kitabınızın bitmesine. Kolay gelsin.
Benim içim ve beynim susmuyor, ama yazmaya da müsait değil. Umarım dediğiniz gibi olur ve kendi kendini yazar. Yoksa çok ağlamak.